Adalet Bakanı Bekir Bozdağ; “Yeni Anayasa yapmak için TBMM Başkan’ının çağrısıyla kurulan Anayasa Mutabakat Komisyonu, CHP’nin dayatmacı tutumu nedeniyle sona erdi.” diyerek CHP’yi suçladı.

CHP İstanbul Milletvekili Selina Doğan, devletin teröre karşı başlattığı operasyonlar için; bölgede savaş hukukunun dahi uygulanmadığını, ve buralarda yaşanan ihlalleri daha yüksek sesle dile getireceklerini belirterek devleti katliamla suçladı.

HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, hükümeti İslam’a savaş açmakla suçladı.

Bahçeli, muhaliflerini “MHP’yi meşgul etmekle” suçladı.

CHP’li Haluk Koç MHP’yi suçladı.

Eski basketbol hakemlerinden Fatih Söylemezoğlu, Türkiye Kadınlar Basketbol Ligi’nde oynanan Fenerbahçe-Mersin Büyükşehir maçı sonrası yapılan itiraza rağmen, Sarı-Lacivertli ekibin maç görüntülerini federasyonla paylaşmadığını ileri sürerek Fenerbahçe’yi yapılan hatanın üzerini örtmekle suçladı.

Kasımpaşa Teknik Direktörü Rıza Çalımbay, maçın ardından düzenlenen basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Yine hakem arkadaşlarımızın hatalarından dolayı mağlup olduk” diyerek hakemleri suçladı.

Bunlar sadece son iki hafta içinde yapılan ve akılda kalan suçlamalar.

Suçladı kelimesini Google’a yazın ve karşınıza çıkan 1.4 milyon sonuçtan sadece 10-15 tanesini okuyun.

O zaman bu topraklardaki kültürümüzü oluşturan manevi değerlerin aslında suçlamalar üzerine kurulu olduğunu daha iyi anlayacaksınız.

Çocukken aslında bize sürekli “suçlama gerekliliği” öğretildi.

Dikkat edin küçük çocuklar kafalarını ne zaman masaya veya kapıya çarpsa, çoğunlukla ebeveynler ya masayı ya da kapıyı kötüler.

“Pis masa”, “pis kapı” diye diye ağlamalarının önüne geçtiklerini zannederler.

Aslında onlara, başlarına gelecek herhangi bir olayda mutlaka birilerini suçlamaları gerektiğini öğretirler.

İşte bu ve bunun gibi yetiştirilme tarzlarından dolayıdır ki başımıza gelen herhangi bir olayda sürekli birilerini suçlamak istiyoruz.

Bunun için de gerçekleri bildiğimiz ama bunlarla yüzleşmek istemediğimiz zamanlarda ve suçlamalar öncesi ve sonrası bahaneler üretmeyi seviyoruz.

Çözüm üretmek yerine sürekli bahane üretiyoruz.

Böylelikle hem kendimizi tatmin etmiş olup içimizdeki suçluluk duygusunu öldürüyor, hem de düşünmeyi bırakıp insanların artık “günah keçilerine” odaklanmalarını sağlıyoruz.   

Suçlayınca ve bahaneler üretince sorumluluk da almamış oluyoruz.

İçinde yaşadığımız dünyada birilerini suçlamak en kolayı.

Egolarımız yara almasın, sorumluluklarımız azalsın, başarısızlıklarımız ortaya çıkmasın da kendimizden başka herkese parmak sallayabilelim.

İşte bu kadar basite indirgemiş durumdayız herşeyi.

Dünkü yaşanan terör saldırısında bile elimizde hiçbir veri yokken, suçlamalara başladık.

Putin, Suriye, PKK, YPG, Tayyip Erdoğan, MİT, İŞİD, Amerika, İngiltere…

Kimler kaldı ki iki saat içinde suçlamadığımız.

Devleti yönettiklerine inandığımız, mecliste bulunan vekillerimiz bile ertesi gün garip ve bir o kadar da komik demeçler verebildi.

Nedense bir tanesi bile “Gelin, bu sefer birlik içinde olalım ve geçmişimize sünger çekelim. Göz göre göre bizi bize düşman ediyorlar” diyemedi.

Neden?

Çünkü bahane üretmek ve akabinde suçlamak daha kolay.

Çünkü suçlamayıp çözüm yoluna gitmeyi denese, içinde bulunduğu durum değişecek, kontrolü kaybedecek ve panikleyecek, böylelikle daha çok hata yapacak.

Çünkü karşısındakini suçlayarak onun kendisini kötü hissetmesini ve başkalarının da onu kötü bilmesini sağlayacak ve bu sayede durumu kontrol ettiğine inanacak.

Çünkü yaptığı yanlışlıkları ve çaresizliğini kabul edecek.

İşte bu ego savaşları yüzünden biz sürekli suçlamaya ve kavgalar da sürekli büyümeye devam edecek.

Suçlarken aslında empati duyumuzu da köreltiyoruz ve öfkemizi kontrol altına alamıyoruz.

Hatalarımızı görmezden geliyor, bir sonraki seferde de aynı şekilde tekrarlıyoruz.

Daha çok bencilleşiyor, daha çok kendimize odaklanıyoruz.

Lütfen bu yazıdan sonra en azından bir deneyin.

Başınıza gelen herhangi bir olaydan sonra ilk tepki olarak birini veya içinde bulunduğunuz durumu suçlamayın.

Bir seferlik dürüst olun.

“Mağdur kişi” zihniyetinin arkasına saklanmayın.

Başkaları, sürekli hayatınızı mahfediyor algısından kurtulun.

Hayatınızın sorumluluğu sizin elinizde, bir başkasının değil.

  

Paris, Suruç, Ankara, İstanbul, Sur, Cizre…

Nerede olursa olsun, nasıl olursa olsun, neden olursa olsun, alçakça yapılan her türlü terör eyleminde karnımda ağrılar oluşuyor.

“Hayat devam ediyor” safsatası da kurtarmıyor artık bu kasılmalarımı.

İnanın partilerin, milletvekillerinin, halkın birbirini suçlamasıyla bitmeyecek bu terör.

Dirayetli ve bir o kadar da kararlı bir tutum sergilemeliyiz.

Bunun için de birlik olma zamanı.

Sorumluluk alma, değişme, öncü ve dürüst olma zamanı.

Geçmişi değiştiremeyeceğimizi kabullenerek, suçlamalardan arınma zamanı.      

Aksi takdirde karşımızdakini işaret ederek suçlarken, diğer 3 parmağın kendimizi gösterdiğini unutmuş, gerçek suçluyu da kaçırmış oluruz…

FF

2017-08-25T11:58:53+00:00

Leave A Comment

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.