10 Ağustos 2014
Saat 15:25
Oy vermeye girdiğim Lise’den oy verip dışarı çıktığımda saat 15:27
Trafik yok.
Otopark sorunu yok.
Sıra yok.
Bağırış çağırış yok.
Hatta hiç hazzetmediğim gereksiz yere çıkan saçma sapan kavgalar da yok.
Bunlara üzülsem mi sevinsem mi derken seçim sonuçları açıklandıktan sonraki yorumlardan dolayı üzülmem gerektiğini anladım.
Kimisi “bakkalımı bile emanet etmeyeceğim üç adaya oy vermemek için tatilden dönmüyorum” diyor.
Kimisi zaten sonuç belli bahanesi üretiyor.
Kimisi içinde yaşadığı hayatın zaten bir kurgudan ibaret olduğunu ve kendisine dokunulmadıktan sonra bunların umrunda olmadığını dile getiriyor.
Kimisi de moda olan paralel akımlardan kendisine bir akım beğenerek bu seçimlerin de hileli olacağına kendisini inandırarak oy vermiyor.
Herkesin anlayacağı çok basit bir hesap yapacağım.
Recep Tayyip Erdoğan seçimi Yüzde 2 fazla oy alarak galip tamamladı ve seçim ikinci tura taşınmadı.
Yüzde 2.
Rakamla 1 milyon 542 bin kişi.
Oy kullanmayan seçmen sayısı bu seçimde 15 milyon 470 bin kişi.
Bunlardan sadece yüzde 25’i (ki daha fazla olma ihtimali çok yüksek) yıllar önceden yapmış olduğu “çok önemli tatil planlarını” erteleyemediklerinden oy kullanmadı diye düşünelim.
Yani tatilcilerin sayısı 3 milyon 867 bin.
Tayyip Erdoğan’ın seçim konuşmalarından anladığımıza göre aslında bu tatilcilerin tamamı mevcut hükümetten yana değiller ama biz yine iyimser bakış açısıyla, tatilcilerin en az yarısının mevcut hükümetten yana olmadığını düşünelim.
Bu da eder 1 milyon 933 bin kişi.
Kaç kişi lazımdı bize ikinci tur için?
1 Milyon 542 bin kişi.
Yani demek ki “biz mi değiştireceğiz seçim sonucunu?” diyen anti-Tayyip tatilciler bu sonuca direk etki edebiliyormuş.
Demek ki Gezi’de olanları sürekli sosyal medyada paylaşmanın bir anlamı yokmuş.
Demek ki sadece klavye savaşı değilmiş bu kahramanlık.
Belki ikinci seçim sonucu da bu akşamki gibi olacaktı ama ötekileştirilen toplum “öteki” olmadığını böyle gösterebilecekti.
Yeni gelecek olan başkanlık sisteminin ülkeyi kaosa sürükleyip sürüklemeyecek olması değil kaygım.
Kılıçdaroğlu’nun 5.kez seçim kaybetmesi de değil.
Ya da Demirtaş’ın ülkeyi bölme planlarını suya düşürüp düşürmemesi hiç değil.
Bu güzel ülkemin insanlarının yaşam standartlarını direk etkileyecek olan, kendileriyle ilgili alınacak kararlar için seslerini en net duyurabileceği yer olan sandık başlarına yarım günlerini ayırıp gelememesi, beni üzüntüye uğratan, derinden sarsan.
Tarih bize göstermiştir ki bir ülkede demokrasinin çökmesine yol açan en önemli unsur yükselerek devam eden oy vermeme oranıdır.
Ne kadar fazla oy vermeme oranı olursa o kadar hızlı dağılır bu demokrasi.
Seçim yapılmıştır, galibi bellidir.
Bu saatten sonra kendiniz gibi düşünmeyeni aşağılamak, bu kişilere sürekli küfür yağdırmak yine kolay olanı.
Geçmişte yaptığınız gibi yine gururla devam edin klavye şövalyeliğine.
Boy verme Oy ver diye binlerce kez yazıldı ya her yere.
Bence siz oy da vermeyin.
Koy verin gitsin.
FF
Haklısın abi. Ama şöyle de bi durum var ki bu ülke cumhuriyeti bile savaşarak elde etmedi, ülkeye hediye edildi cumhuriyet. Bu tarihin izlerini taşıyan bir neslin boy vererek seçim delikanlısı olması normal. Ülke bölünmesin diyenlerin ülkenin neden bölünme tehlikesinin ortaya çıktığından haberi yok. Bence o manken kız çok haklıydı. Dağdaki çobanla da tatildeki züppeyle de benim oyum bir değil. Karadenizden selamlar abicim. Ha bi de; bi tur versene abicim be? 🙂 hadi be. Ya da ablaya gül verelim. O da olur.